Karar Gazetesinde yer alan bir habere göre; ‘’Gülen hareketinin finans kuruluşu olduğu gerekçesiyle kapatılan Bank Asya’nın devlet hazinesine devrine ilişkin iddianame hazırlandı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından müsadere talebiyle hazırlanan ve İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen iddianamede, TCK’nin 54. ve 55. maddelerine göre kasıtlı suçun işlenmesinde kullanılan Bank Asya’ya ait eşyaların ve kazancın müsaderesine (devlet hazinesine devir) karar verilmesi talep edildi.
İddianamede, iddia olunan örgütün yapısı, Asya Katılım Bankası AŞ’nin örgüt içerisindeki yeri, örgütün finansmanındaki rolü, bankanın finansman açısından örgütün eylemlerine nasıl özgülendiği ve bankanın neden müsadere edilmesi gerektiği hususları yer aldı’’
Gülen hareketi mensuplarına yönelik kitlesel mülkiyet hakkı ihlalleri içerisinde Bank Asya özel bir yer teşkil ediyor. Bank Asya’nın hem tüzel kişilik olarak hem de hissedarlarının mülkiyet hakkı defalarca ihlal edildi. Şimdi de bu iddianame ile başka bir hukuksuzluğa imza atılmak istenmektedir.
Müsadere, işlenen bir suç ile ilgili belirli bazı eşya veya kazançların mülkiyetinin devlete aktarılması olarak tanımlanabilir. Ancak ceza hukukunda suç işleyen kişinin tüm malvarlığının devlete geçirilmesi anlamında “genel müsadere” yasaktır. 07.05.2004 yılında Anayasanın 38. Maddesine, 5170 sayılı kanun ile eklenen ek fıkra; ‘’Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez’’ hükmü getirilmiştir.
TCK da genel müsadere sistemini değil, özel müsadere sistemini benimsemiştir. Yani, müsadere için ön koşul malvarlığı değerinin suç ile bir ilgisinin olmasıdır. İşlenen suç ile ilgisi olmayan eşya, kazanç, para gibi malvarlığı değerleri müsadere edilemez. Ayrıca müsaderenin düzenlendiği TCK’nun 54. Maddesinin 6. Ve son fıkrasında, ’’Birden fazla kişinin paydaş olduğu eşya ile ilgili olarak, sadece suça iştirak eden kişinin payının müsaderesine hükmolunur’’ denilmektedir.
Bankanın örgüt menfaatleri kapsamında bir takım suçlara aracı olduğu iddia edilse bile, iddia olunan bu suçlarla ilgili hissedarların doğrudan bir ilgilerinin bulunduğu somut delillerle ortaya konulmadan ortakların hisselerinin müsadere edilmesi hukuken mümkün değildir.
TCK’nun müsadere ile ilgili benimsediği temel ilkelerden birisi iyiniyetli 3. Kişilerin iyi niyetinin korunmasıdır. Zira eşya müsaderesini düzenleyen 54. Madde, ‘’İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur’’ ifadesiyle başlamaktadır. Bank Asya’nın suç işlenmesine aracılık ettiği varsayılsa bile bu durumdan hiçbir şekilde haberi olmayan iyi niyetli hissedarların, doğrudan hisseleri bedelleri ile bu hisselerine tekabül eden bankanın mal ve kazançlarının müsaderesi hukuka uygun olmayacaktır.
Müsaderede bir başka temel ilke ise müsaderenin orantılı olmasıdır. Müsadere, devletin mülkiyet hakkına en ağır müdahale şekillerinden biridir. Mülkiyet hakkına müsadere yoluyla yapılan müdahalenin işlenen suç ile orantılı olması gerekir. Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesi, işlenen suça göre daha ağır sonuçlar doğurmamalıdır. Eşyanın müsadere edilmesi işlenen suça göre daha ağır sonuçlar doğuracaksa müsadere hakkaniyete aykırı olup orantısız olacaktır. TCK 54. Maddenin 3. Fıkrası; ‘’Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir’’ demek suretiyle bu durumu açıkça düzenlemiştir. Bank Asya’nın yurt dışındaki bazı Gülenist kurumlara para aktarılması işlemlerinde aracı olarak kullanılması gibi iddialara dayanılarak tüm hissedarların hisselerine ve bankanın diğer mallarının müsaderesine karar verilmesi orantılılık ilkesinin ihlali olacaktır. Bu açıkça Anayasa’nın 35. Maddesi ve AİHS’nin 1. Nolu protokolünün 1. Maddesinde güvence altına alınan ‘’mülkiyet hakkının’’ ihlali mahiyetinde olacaktır.
Avukat Hayrettin Açıkgöz